Gayri Müslimleri Taklit Etmenin Sakıncaları

Tarih : 31 Aralık 2012 Pazartesi

Yazar : İsa Balcıoğlu

Düşünce ve Yaşayışta Gayri Müslimleri Taklit Etmenin Sakıncaları

Hiç şüphe yok ki, milletler, millî örf ve adetleriyle tanınırlar ve onlarla yaşarlar. Millî örf ve adetleriyle tarih sinesindeki şerefli mevkilerini korurlar. Çünkü millî örf ve adetler, bir milletin millî kültürünün ve dinî inancının aynasıdır. Millî örf ve adetler, bir milletin şahsiyeti ve tanıtıcı vasfıdır. Sağlam millî örf ve adetlere sahip milletler, dinî bağları kuvvetli ve millî kültürü yüksek olan milletlerdir. Milletlerin örf ve adetlerine, millî kültürleri ve dinî inançları güç verir ve şekil kazandırır. Hatta dinden de kuvvetli olur. Bu sebeple hiçbir Müslüman milli kültüründe olmayan, dinî akidesine ters düşen özentilere hayatında yer vermez. Çünkü o bilir ki, Rabbi kendisinden olmayanlara özenmeyi ve onlar gibi sefih hayat yaşamayı yasaklamıştır. Dinimiz; kâfirlere, münafıklara, batıl din ve ideoloji mensuplarına muhalefet etmeyi emretmiş ve onlara benzemeyi kesin bir şekilde haram kılmıştır. Çünkü dış görünüş itibarıyla onlara benzemek, neticede ahlâkî değerlerde, kötü ve çirkin işlerde ve hatta inançta onlara benzemeye sebep olur. Gerçekten giyimde, sözde, davranışta ve işlerdeki benzeşmeler kalplere tesir ederek onlara karşı sevgi ve saygı meydana getirir. Kısacası gayrimüslimlere benzemenin haram olduğunda icma vardır. Cenabu Allah Maide süresinin 51. ayetinde şöyle buyurmuştur:

 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاء بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirlerinin dostudurlar, birbirinin tarafını tutarlar. Sizden kim onları dost ve idareci edinirse, o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez, onları hidayete erdirmez. Ayet-i kerimede ifade edildiği gibi: Başka dinden olanlar, özellikle Yahudiler ve Hıristiyanlar Müslümanların dostu olmazlar; onlar ancak birbirinin dostu olur, birbirini desteklerler. Zaman zaman Müslümanlara yaklaşmaları, kendi menfaatleri bunu gerektirdiği içindir. Müslümanların bunu unutmamaları ve kendi aralarındaki dostluğu güçlendirmeleri zaruridir. Müslümanların arasına sızan ikiyüzlüler, felâket tellâllığı yaparak onları, Mü'minleri bırakıp kâfirlere yöneltmek isterler; iman ehlinin bunlardan da sakınması gerekmektedir.

Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُواْ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَتُرِيدُونَ أَن تَجْعَلُواْ لِلّهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَاناً مُّبِيناً

 Ey iman edenler! Mü'minleri bırakıp da kâfirleri dostlar edinmeyin. Bunu yaparak Allah Teâlâ’ya, kendi aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?

 الَّذِينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَيَبْتَغُونَ عِندَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ العِزَّةَ لِلّهِ جَمِيعاً

 Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet, güç ve şeref mi arıyorlar. Bilsinler ki gerçekten bütün izzet ve şeref yalnızca Allah Teâlâ’ya aittir. Ayet-i kerimelerin yanı sıra Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz de Müslümanları, itikadî ve ahlâkî alanda olduğu gibi kılık ve kıyafet, şekil ve merasim yönünden de müşriklere, gayri müslimlere benzememeye davet ve teşvik etmiştir. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, Müslüman olmayanlara benzememeye o derece dikkat ederlerdi ki, aslında yaptığı halde sonradan onlarda gördüğü hareketlerde bile değişiklik yaparlardı. Bunlar, çevredeki kültür ve medeniyetlerle, din ve kavimlerle iç içe yaşayan o dönem Müslümanlarına ayrı bir kimlik ve özellik kazandırıp, onların kendi içerisinde bütünleşmelerini sağlamaya yönelik önlemlerdir. Meselâ: Henüz hicret etmeden evvel Muharrem ayının onuncu, Aşûre günü oruç tutmayı adet edinmişlerdi. Hicretten sonra Medineli Yahudilerin de bu günü takdis ettiklerini görünce onlara benzememek için Muharrem ayının dokuz ve on veya on ve on birinci günlerinde oruç tutmaya başlamışlardır. Yine müşriklere benzememek için ashabına; sakallarını uzun, bıyıklarını kısa kesmelerini emretmişlerdir. Taklit ve özenti dendiği zaman hiç şüphesiz yılbaşı kutlamaları akla gelmektedir. Yılbaşı kutlamalarının temeli ne dinimizde nede asırlar ötesinden getirdiğimiz kültürümüzde bulunur. Asıl olarak bizim yılbaşı tabiriyle miladi takvime göre eski yılın sona ermesi yeni yılın başlamasını anlamamız gerekir. Fakat Günümüzde yılbaşı kutlamaları alkollü içeceklerin çokça tüketildiği, kumarın çokça oynandığı israfı aşan alışverişlerin yapıldığı bir zaman dilimi olmuştur. Oysaki Yüce Dinimiz Alkolü, kumarı ve israfı yasaklamıştır. Kuran-ı kerimde bu hususlar şöyle ifade edilmektedir.

 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالأَنصَابُ وَالأَزْلاَمُ رِجْسٌ مِّنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

 “Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz. Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?” Bu Hıristiyan geleneğinin yurdumuza yılbaşı kutlaması adıyla gün geçtikçe yayılması; rağbet duyması ve özel teşvik görmeye başlaması milletimiz, vatanımız için hiç iç açıcı değildir. Çünkü milletler, dinî inançları ve milli örf ve adetleriyle tanınırlar ve onlarla yaşarlar. Dün Hıristiyanlığın şu geleneğini, bugün de bu geleneğini alırsak, aldığımız her gelenek milli bir geleneğimizi yıkar, onun yerine oturur. Bu ise çok şeyler kaybettirir. Elimizdeki nimetlerin elimizden gitmesine sebep olur. Müslüman olarak bizler gayri müslimler gibi yılbaşı gecesi tertiplemek yerine, geride bıraktığımız koca bir yılı nasıl geçirdiğimizin muhasebesini yapmalıyız. Maddi ve manevi olarak neler kazandığımızı ve kaybettiğimizi düşünmeli ve ilerideki yıllarımızı düzene sokmaya çalışmalıyız. Bir yılın bitmesi demek aslında ölüme bir yıl daha yaklaşmışız demektir. Bununda aslında bizi neşelendirmek yerine üzmesi gerekir. Müslüman önce Allah’a verdiği sözü hatırlamalı, Kuran-ı Kerim ve Sünnet doğrultusunda kendisine bahşedilen “Müslüman” ismine yaraşır vakar ve bilincin şuurunda olabilmelidir.

 31.12.2012
 İsa BALCIOĞLU

Ramazan-ı Şerif ve Sonrası

Tarih : 2 Eylül 2012 Pazar

Yazar : Sait Balcıoğlu



Rahmet ayı olan Ramazan ayının sonuna gelmiş bulunmaktayız. Bu feyiz ve bereket mevsiminde ilahi emre uyarak oruçlarımızı tuttuk. Nefislerimizin kötü arzularını frenledik, gurur ve kibrimizi yendik. Zekât ve fitrelerimizi ihtiyaç sahiplerine vererek hayır dualarını aldık, Teravih namazımızı kıldık, Kur’an okuduk, Mukabeleler dinledik, dargınları barıştırdık, dostlarımızla birlik ve beraberliğimizi pekiştirdik. Eş, dost ve akrabalarımızla iftar sofralarında buluştuk, günah ve hatalarımıza tövbe ettik. Yüce Rabbimize dua ve tövbelerimizin kabulü için niyazda bulunduk, Rabbimize karşı kulluk vazifelerimizi yerine getirmeye çalıştık. Böylece camilerimiz cemaatle kılınan namazlarla ayrı bir canlılık kazandı. Kubbelerimizde tekbirler, dualar ve Kur’an tilavetleri yankılandı. İşte bu güzellikleri ve kazanımları hayatımızın bütün alanına yaymalıyız. 

Unutmayalım ki Allah’a karşı kul olma sorumluluğumuz mevsimlik açan çiçekler gibi sadece Ramazan Ayına mahsus değildir. Allah’ın emir ve yasakları, mevsimlere göre değişen şekillenen, mevsim geçince çıkarılıp bir kenara bırakılan elbiseler gibi de değildir.Bunun için Ramazan ayı boyunca aksatmadan yerine getirmeye çalıştığımız ibadetlerimizi devam ettirmeliyiz. Terk ettiğimiz kötü alışkanlıklara, günahlara geri dönmemeliyiz. Ramazan ayında bırakılan kötü alışkanlıkların terk edilmesi ne kadar sevindirici ise Ramazan bitince günahlara ve kötülüklere tekrar dönülmesi de o kadar üzücü ve düşündürücüdür.

Bilindiği gibi insanın maddi ve manevi ihtiyaçları vardır. Vücudumuz maddi gıdalarla beslendiği gibi ruhumuz da manevi gıda olan ibadetlerle devamlı beslenmelidir. Nasıl haftada bir veya yılda sadece bir ay yiyip içmek sureti ile bedenin maddi ihtiyaçları karşılanmıyor ise haftada bir Cuma namazı kılmak veya yılda sadece Ramazan ayında ibadet etmekle manevi ihtiyaçlarda karşılanmış olmaz Dolayısıyla Ramazan ayında kazandığımız güzel huy ve amelleri hayatımız boyunca devam ettirmeliyiz. Zira ömrün en hayırlısı ibadetlere sabır göstererek Allahın rızası doğrultusunda sürdürülen ömürdür. Kadın erkek tüm inananlar büluğ çağından sonra son nefesine kadar Allaha ibadet etmekle yükümlüdürler. Kimi insanların ‘’Yaşım daha genç yaşlanınca yaparım, işim var sonra yaparım vb değişik bahaneleri ileri sürmenin ne derece yanlış olduğunu Kur’an’ı Kerim’de Allah’u Teala ”Ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et”(Hicr süresi 15/99) emri bunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Şüphesiz nefislerini kontrol altına alarak, Yüce Allah’a ve topluma karşı sorumluluklarını yerine getiren müminler Ahiret yurdunda karlı çıkacaklardır. Bu konuda Peygamberimizin (S.A.V) bir hadisi amellerimizin nasıl olması gerektiği hususun da bizlere yol göstermektedir. ”Allah katında amellerin en güzeli az da olsa devamlı olanıdır.” (Müslim, Fezail 75)

Bizleri daha nice Ramazan aylarına sıhhat ve afiyet içinde gönül huzuru ile buluşturmasını Yüce Allah’tan niyaz ederim.

Ramazan Ayının Fazileti

Tarih : 30 Temmuz 2012 Pazartesi

Yazar : İsa Balcıoğlu


RAMAZAN AYININ FAZİLETİ VE ORUCUN ÖNEMİ

Ramazan ayı, dinimizce yüce ve kutsal kabul edilmiş mübarek bir aydır. Kutsiyeti ve fazileti Kur’an ve sünnetle sabit olan Ramazan ayı zamanda on bir ayın sultanı olara kabul edilmektedir.
Ramazan kelimesinin sözlük anlamı Arapç’da Ramad kökünden gelmektedir. Ramad kelimesinin iki  anlamı vardır. 
Birincisi: Yanmaktır. Nasıl güneşin şiddetli hararetinden taşlar yanıp kızıyor, kızgın yerde yürüyenlerin ayakları yanıyor, oruç tutan kimselerin açlık ve susuzluğun hararetiyle içlerinin yanıyor ise. Kavrulan bağırlarıyla yakarıp tövbe edenlerin günahları de böylece yanar yok olur.
İkincisi: yaz aylarını sonu , güz mevsiminin başında yağan yağmurdur.Bu yağmur nasıl kızgın güneşin yakıcılığı ile kavrulmuş yeryüzünü serinletip ardından yıkayarak kirlerden temizlerse, ramazan ayı da müminlerin gönüllerine serin serin yağan bir rahmet yağmuru olur. Onu temizleyip arındırır.
Feyiz ve bereketlerle, afv ve mağfiretlerle dolu olan sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın toplum hayatında yoğunluk kazandığı, ibadet hayatımızın zenginleştiği Ramazan ayı, peygamber efendimizin ifadesi ile “evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş” olan bir aydır.
Ramazan ayı, kalplerin dirildiği, gönüllerin aydınlanıp coştuğu, nefislerin kırıldığı, insani vasıfların tekrar hatırlandığı manevi yaşamı dolu olan bir aydır.
Bu anlamda Ramazan ayı Allah’ın biz müminlere sunduğu büyük bir ihsanı ve nimetidir.
Çünkü dini hayatımızda önemli bir yeri olan Ramazan ayını, diğer aylardan ayıran ve daha faziletli ve üstün kılan bir takım özellikler ve manevi güzellikler vardır.
Pek çok manevi sonuçlara sebep olan bu özellikler ve güzellikleri şöyle sıralayabiliriz:
1-İnsanlığı, içine düştüğü karanlık ortamdan çıkarıp aydınlığa kavuşturan yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, bu ayda indirilmiştir. Şüphesiz Ramazanın diğer aylara ve zaman dilimlerine oranla dini ve sosyal hayatımızda büyük bir önemi ve yeri vardır.
Bu aya kıymet kazandıran en önemli hadise, Hz. Peygamberin en büyük mucizesi, dünya ve ahiret saadetine götüren, en güvenilir kılavuz olan Kur’an’ın bu ayda indirilmeye başlanmış olmasıdır.
İnsanlığın ufuklarını karartmış olan bilgisizlik, delalet ve vahşet bulutları, bu ayda sevgili peygamberimizin şahsında bütün insanlığa gönderilen Kur’an-ı Kerim’in evrensel mesajlarıyla dağılmış, cehaletin yerini bilgi, haksızlığın yerini adalet ve düşmanlığın yerini de sevgi ve barış almıştır. Kur’an-i hitap, Kur’an-ı Kerim’in bu ayda indirildiği şöyle beyan eder:
شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَان
“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır.” [1]
Ramazan ayı, Kur’an-ı Kerim ayıdır. Kalplere nur, gönüllere şifa, müminlere rahmet ve bütün insanlığa hidayet olan Kur’an-ı Kerim bu ay içerisinde bulunan Kadir Gecesinde indirilmiştir.Beşeriyetin ufkunda batmayan bir güneş gibi doğan bu yüce kitap, dünya durdukça da insanlığı aydınlatmaya devam edecektir.
2-Allah’ın âlemlere rahmet olarak gönderdiği, yaratılmışların en şereflisi, Allah’ın en sevgili kulu, insanlığın yüksek ve en mükemmel ahlak örneği, peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed’e peygamberlik görevi bu mübarek ayda verilmiştir. O’na bu kutsal görevin verildiği Ramazan ayı, hiç şüphesiz insanlık için bir dönüm noktası olmuştur. İnsanlar bu peygamber sayesinde karanlıktan aydınlığa kavuşmuştur.
3-Bin aydan hayırlı olan “Kadir gecesi” bu ayın içinde yer almaktadır. İdrak edilmesi halinde bin yıl nafile ibadetten hayırlı olan kadir gecesi yine bu mübarek ayda yer almaktadır:
Ramazan ayı insanların kendilerini hesaba çekmeleri, hatalarını fark etmeleri ve günahlarından tevbe edip Allah’a dönmeleri için bir fırsattır. Bu mübarek ayda Allah’ın ibadet olarak emrettiği oruç ise insana inandığını yapma ve yaşama iradesini kazandıran ruhi ve nefsi bir eğitimdir. Hakkıyla eda edildiğinde Allah’ın rızasına ve sevabına ulaştırır. Her Müslüman ramazan ayının kıymetini ve faziletini idrak ederek bu müstesna ayı dolu dolu değerlendirmeli, mükâfatı Reyyan kapısından cennete girme olan oruç ibadetinin de önemini kavrayıp hakkıyla eda edip Allah’ın mükâfatına nail olmalıdır.
Bu kadar feyizli ve bereketli bir ay ve ibadet yılda bir sefer geldiğine göre avucumuzun içinden kaçırmayalım.


[1] Bakara, 2/185.

Aile Binasını Yıkmanın 25 Yolu

Tarih : 26 Ocak 2012 Perşembe

Yazar : Sait Balcıoğlu



Aile binası, ehliyetli, evliliğe hazır bir hanımefendi ve bir beyefendi “iki genç” in bütün samimiyetleriyle “EVET” demeleri neticesindeki “nikah akdi ” ile kurulan muazzam bir müessesedir.

İnancımıza ve örfümüze göre aile binasının “ yüreği ” kadındır , “direği ” erkektir. Zaten ikisi birbirini tamamlamak için mükelleftir.

Bu yazımızda hedefimiz, bir aile binasının en önemli iki unsuru olan “ kadını canından bezdirmenin, erkeği burnundan solutmanın yollarını göstererek, “ akl-ı selim ” kafaları düşünmeye sevk etmektir.

 Sitemizdeki bir önceki İsa BALCIOĞLU’nun yazmış olduğu MUTLULUK PRENSİPLERİ’’ başlıklı yazı ile bu yazının içeriği hemen hemen aynı.Ancak acizane olarak bizde  acaba “menfi”den, “müsbet” i çıkarabiliyor muyuz, onu deneyelim istedik. Yıllarca “ aman ha iyi geçinin, yuvanıza sahip çıkın, ele güne karşı gülünç durumlara düşmeyin ”denildi , pek dinleyen olmadı. Bir de meseleye tersinden bakalım dedik bu yazımızda. Nasreddin Hoca gibi bizde “EŞEĞE TERS binelim” dedik. Asıl yolumuzu bulmak için “yollar” a düşelim diye düşündük.
   Şeytan insana kumar,içki,zina,cinayet vs tüm haramları işletsede onu bir aileyi yıkmak,karı-koca arasını açmak kadar mutlu eden bir iş yoktur.
   Güçlü bir aile mutlu bireylerden,güçlü milletlerde güçlü ailelerden oluşur.
   Yazımızda aile kurumunu dini açıdan değil,sosyal açıdan ele almaya çalışacağız.
    Şeytanı mutlu etmek,eşimizi mutsuz etmek ve AİLE’mizi dağıtmak için  HAYDİ BUYRUN  BİR AİLEYİ YIKMANIN EN KOLAY 25 YOLU;

ÖNCE KADINLARA SESLENELİM.

1- Ey kadın; eşin erkeğin hakkında önyargılı, şüpheci ol. Ona karşı şer, şerir düşüncelerle dol. “Dırdırın, vırvırın” olsun yanında bol bol.

2- Ey kadın; eşin erkeğin seni pis kokulu, pasaklı, dağınık, tiksintili gördükçe çıldırsın. Senin pejmurdeliğin, tertipsizliğin, düzensizliğin, tedbirsizliğin, kendine ve evine karşı ilgisizliğin, bakımsızlığın onu senden bıktırsın. Ona karşı yapacağın her hoş olmayan davranışın onun canını sıktırsın.

3- Ey kadın; eşin erkeğin için, süslenme, güzelleşme, ona karşı alımlı, bakımlı, cazibeli, çekici olma.

4- Ey kadın; eşin erkeğin eve geldiğinde, “yahu be kadın senin şu evinin hanımı, eşinin karısı, gönlümün yarısı olmayışından bıktım artık, senin şu anlayışsızlığından usandım artık” dedirtecek tutum ve haller içine gir.

5- Ey kadın; eşin erkeğinin yanında çocuklarına karşı ilgisiz, sevgisiz, hizmetsiz ol. Çocuklarının kirli, paslı, bakımsız olmalarını sağla. Olumsuz gidişatınla onun yüreğini yaralayarak dağla.

6- Ey kadın; eşin erkeğinin karşısına çık “komşunun karısı saçını boyuyor , arkadaşım bol bol uyuyor, benim onlardan ne eksiğim var, ben de istediğim gibi boyanırım, giyinirim, yaşarım” de onu kızdır, onun içine hırsı, öfkeyi sızdır.

7- Ey Kadın; eşin erkeğinin işine durmadan karış, işlerini karıştırarak onunla yarış. Onu lüzumsuz yere telefonla ara, rastgele isteklerini sırala.“Sen ne biçim erkeksin” de dur delirt onu.

8- Ey kadın; eşin erkeğinin maaşını sorgula “sen az alıyorsun , başkaları senin iki katını kazanıyor , zaten iş yerinde sana değer veren yok ki..” de , çizgiden çıkart onu.

9- Ey kadın; eşin erkeğinin elini kurut savurganlığınla, israf severliğinle. “Onun, şunun , bunun her şeyi var , benim niye olmasın ki ” de diret. Ona her dediğini yaptır. Tasarrufu unut. Onun gelirinden fazla harcama yap. Harcama yapmaktan keyif al.

10- Ey kadın; eşin erkeğini her fırsatta hor, hakir gör. Onu ruhen, zihnen yor. Hatta zaman zaman ondan hesap sor.

11- Ey kadın; eşin erkeğin, senin evdeki, çarşıdaki, sosyal yerlerde ki hoş olmayan davranış biçimlerine tanık oldukça dertten derde girsin. Kederlensin.

12- Ey kadın; eşin erkeğinin anne ve babasını üz. Onların yanında onlara soğuk dur, onlara surat as. Onları çekiştir. Onların aleyhinde tavırlar üret.

13- Ey kadın; eşin erkeğine “ ben her şeyden daha önemliyim, ne olursa olsun benim, herkesten daha çok ilgiye ihtiyacım var, sen umurumda bile değilsin ”gibi tavırlarla çıkış. Ona karşı bağır, çağır, ondan hep şikayetçi ol.

14- Ey kadın; eşin erkeğinden sonra kalk yatağından. Sık sık tembelliğe bürün. Eşin erkeğinin kahvaltı yapamamasını sağla. Onu kahırlandır. Onun iç dünyasını bunalt.

15- Ey kadın; eşin erkeğin nelerden hoşlanmıyorsa onu inadına yap. Ona “sen sensin, ben benim” de.

Evet buraya kadar kadına seslendik. Bu kadarla yetindik. Şimdi ERKEĞE seslenelim;

16- Ey erkek; eşin kadınına hiçbir zaman değer verme. Ona kol, kanat germe. Eşin kadının evde var mı yok mu hiç önemseme.

17- Ey erkek; eşin kadının sana bir derdini , sıkıntısını açmaya ve anlatmaya kalkışırsa “eee…, haaa…, hiiii…, daha başka, aman sende ne kadar da bıktırıcısın” gibi rahatsız edici sesler, mırıldanmalar çıkart. Onu umursama, dikkate alma.

18- Ey erkek; eşin kadının ne pişirirse beğenme. O sana ne söylese kulak ardı et. Sana güzel, çekici, cazibeli gözükse dahi onu çirkin ve kötü gör. Bakışınla, duruşunla onu yor.

19- Ey erkek; eşin kadının seni dört gözle beklese de, geciksen de, gelmesen de haber verme. Öyle onu arayarak “ hayatım şu sebepten dolayı gecikeceğim veya gelmeyeceğim” deme sakın.

20- Ey erkek; eşin kadının için “yahu el insaf o da bir insan, o da bir can, ihtiyaçları ve istekleri vardır” diye düşünme. Evden çıkarken, eve gelirken “ evimin çiçeği, gönlümün güzeli, bir isteğin, bir diyeceğin var mı? ” deme. Öyle erkekliğinden taviz verme.

21- Ey erkek; eşin kadının her ne yaparsa mesele haline getir. Ona acımasızca suratını as, yüzünü ekşit, işine geleni işit. Şirretini takın, bağır, çağır, ona karşı olma asla yakın. Onu soğuk duruşunla, vurdumduymaz oluşunla çıldırt.

22- Ey erkek; eşin kadınını, çocuklarınızın yanında azarla, hor, hakir gör. Onu kötüle, çirkin kelime ve cümleler sarfet. Becerisizlik ve görgüsüzlüklerini yüzüne vur. Adeta hesap sor, onu yor.

23- Ey erkek; eşin kadınına karşı sevgili, saygılı ve hoşgörülü olma. Onun yüzüne bakma. Onu kafana takma. Sakın ondan etkilenipte kendini salma. Onun hoşuna gidecek hayaller içine dalma.

24- Ey erkek; eşin kadınına “yinemi annenlerdeydin? Yine mi komşuya uğradın? Yine mi annenler geliyor? Yinemi komşuların dırdırına maruz kalacağız? ” gibi sözlerinle çıkış.

25- Ey erkek; eşin kadınına güç gösterisinde bulun. “Bu evde güçlü benim, otorite benim, bu evde benim dediğim olur ” de. Onu huzursuz et. Onu devamlı bunalt.

Evet buraya kadarda erkeğe seslendik. Onun içinde bu kadarla yetindik.

Son nokta;

Kadın ve erkek, birbirinin ruhunu hasta etsin, gönlünü incitsin, kafasını karıştırsın, inadına birbirini yarıştırsın, yıkıcı bütün imkanları aleyhine kullansın yeter. Artık çekilmez bir hayat, yaşanmaz bir yuva, paramparça bir aile ortamı oluşturulsun yeter. Eşler yorulsun, pes etsin yeter. Aile binasının yıkılması için, elden ne gelirse yapılsın yeter.

Ve güzel bir şekilde gerçekleştirilen evlilikle kurulan aile binası yıkılsın! Yuva dağılsın! Böylece bir “aile ocağı” daha söndürülsün!

Eeee.. Ne de olsa bir imtihan dünyasındayız!

Mutluluk Prensipleri

Tarih : 19 Kasım 2011 Cumartesi

Yazar : İsa Balcıoğlu


Tecrübeler sonucu, âlim ve psikologların aile mutluluğu için tespit ettikleri bazı prensipleri birlikte hatırlayalım:

1. Kısa ayrılıklar, ailevî ilişkileri güçlendirebilir. Uzun ayrılıklar ise aile için yıkım olabilir. Uzun ayrılıklardan uzak duralım.

2. Mutlu bir beraberlik için taraflar birbirinin psikolojisini, yapı ve karakterlerini iyi tanımalıdır. Ancak bu şekilde yıkıcı aşırılıklardan uzak kalınabilir.

3. Hiçbir anlaşmazlığın uzun süreli olmasına fırsat vermemeli. En kısa zamanda tatlıya bağlanmalı.

4. İster eski nişanlısı, ister önceki eşi olsun geçmiş deneyim ve hatıralardan söz etmek doğru olmaz.

5 .Aşırı idealist olmamalı, normal yaşamalı ve karşı taraftan mucizeler beklememeli.

6. Eşler, sevgilerini her vesileyle birbirlerine ifade etmelidirler.

7. Üzüntüye teslim olmamaya çalışılmalı; hayata sürekli ümitle bakılıp ve güler yüzlü olunmalı.

8. Küçük ve büyük her kusurda incitici ve kırıcı tenkitlerden titizlikle sakın. Affedici ol.

9. Tartışmayı çıktığı noktada tutmaya çalış; geçmişte kalmış diğer bir konuyu da içine alacak şekilde genişletme. Tartışmayı kontrolünde tut. İnisiyatifin elinden kaçmasına fırsat verme.

10. Yersiz ve mesnetsiz kıskançlık, kuşku ve şüpheler yıkıcıdır. Realiteye bak, zan ve kuruntulara göre hareket etme.

11. Eşine, hem sana hem de kendi kendisine güven telkin et. Ona güvendiğini göster.

12. Mutlu olabilmen için, iyi bir eşle evlenmiş olman yetmez; senin de münasip bir eş olman gerekir.

13. Temizlik imanın yarısı ve kalıcı bir sevginin temel şartıdır.

14. Hayat arkadaşınla mutlu bir hayat için, kişiliğinin ayrılmaz parçası saydığın bazı şeylerden ödün vermen, esnek olman gerekebilir.

15. Kendin için istediğin güzel şeyleri hayat arkadaşın için de iste, kendini düşündüğün kadar onu da düşün.

16. Almak kadar vermeyi de bil. Sürekli verdiğinden daha fazlasını almaya, ya da vermeden almaya çalışma; bencil, egoist olma.

17. Her erkek, hanımının her konuda en iyisini yapmaya çalışan; güneş gibi sevgi ve şefkatiyle kendisini ısıtan ideal bir eş olmasını ister. Her hanım da, kocasının tam güvenilir güçlü bir kişilik sahibi, her türlü ihtiyaçlarını temin edecek bir kimse olmasını arzu eder. Taraflar, bu ideal standardı yakalama gayreti içinde olmalıdır.

18. Hayatta eksik olmayan her sıkıntı ve olumsuzlukta hemen eşini suçlama; konuya insafla bak.

19. Yalnız bugünü yaşa, geçmişte yaşanmış üzüntüleri ve henüz gelmeyen yarınki kaygıları bugüne taşıma. İmkanların çerçevesini aşmadan yaşamaya bak.

20. Nikâh akdinin çok mukaddes bir bağ ve Allah’a verilmiş bir söz olduğunu bil. Bu konuda ileride pişman olacağın bir adımı atmadan önce bin kez düşün.

21. Aile hayatı için aşk ve sevgi önemli ve zorunlu olmakla birlikte, ailenin sadece bunun üzerinde duracağını sanma. Başka niteliklerin de bulunması gerektiğini bil.

22. Hayat arkadaşına karşı örnek davranışlar sergile; iyi kişiliğini sadece dilinle değil, davranışlarınla da ortaya koy.

23. Olur olmaz, komşu ve akrabalarının aranıza girmesine fırsat verme; mümkün mertebe aile içi problemleri kendiniz halletmeye çalışın.

24. Hayat arkadaşında hata olarak gördüğün bazı şeyleri düzeltmede aceleci olma; değişmesi için zamana ihtiyaç duyan kusurlar olabilir. Ufak tefek hataları büyütme.

25. Evliliğin yükümlülük ve sorumluluklarını gönül hoşluğuyla kabul etmeli ve tam bir özgüvenle üstlenmelisin.

26. Anlaşmazlık ve tartışma sebeplerinden mümkün mertebe sakın.

27. Eşinle müşterek işler yapmaya vakit ayır ki, ileride sizin için mutlu hatıralar kalsın ve sizi birbirinize daha çok yaklaştırsın.

28. Eşine, son derece serbestçe kendini ifade etme ve yeteneklerini geliştirme fırsatı tanı. Hiçbir yönünü alay konusu yapma.

Hanımları ilgilendiren kurallar

29. Malî haklara saygı gösterilmeli ve bu asla ihmal edilmemelidir. Tartışma konularının başında bu konu gelir.

30. Mümkün oldukça, dış problem ve üzüntülerine eşini ortak etme, kendin üstesinden gelmeye çalış. Fakat sevinçlerinde onu unutma.

31. İstişare, aile hayatında önemli bir prensiptir. Eşlerden her biri aile hayatında kendisini ortak görmeli ve bir kenara itilip ihmal edilmediğini hissetmelidir.

32. Aile mutluluğun, evde hiçbir problemle karşılaşmamana değil, problemlerin üstesinden gelebilmene, onları çıktığı noktayla sınırlı tutmana, eşinle olan ilişkilerini olumsuz etkilemesine fırsat vermemene bağlıdır.

33. Problemden kaçmak, hele hele evi terk etmek çözüm değil. İyisi mi, sakin kafayla düşünüp problemin çözümüne hemen başlamak.

34. Bir tartışma esnasında eşinin güzel yönlerini ve iyiliklerini de hatırlamaya çalış; beğenmediğin yönlerinin, tüm iyiliklerini örtmesine fırsat verme.

35. Kılıç yarası geçer, dil yarası geçmez. Ailevî tartışmalarda, yaralayıcı sözler sarf etmekten sakın, yoksa küçük bir mesele yüzünden onun sevgi ve ilgisini tümden kaybedebilirsin.

36. “Onurum”, “gururum” türü kelimeler, şeytanın sıkça tuzak olarak kullandığı sözlerdir. Bir tartışma esnasında şeytan bunları bahane ederek taraflara hatasını güzel gösterir ve barışma kapısını kapatmaya çalışır.

37. Çocukların yanında eşinle tartışmaktan veya sesini yükseltmekten sakın. Çünkü çocuklar, öncelikle ebeveynlerini örnek alarak ve taklit ederek öğrenirler. Bu tür problemler ve çözüm yolu çocuğun zihninde yer edecek ve ileride üzerinde olumsuz etkisini gösterecektir.

38. Hanım, eşinin, bağlanılmaya layık ideal bir kişilik olduğunu, kendisiyle iftihar ettiğini ona hissettirmelidir.

39. Hediyeleşin ki sevginiz artsın ve bu, mutluluk ve sevinç her vesileyle sizin âdetiniz olsun.

40. Akıllı hanım, gerek kendinin gerekse çocuklarının ihtiyaç ve isteklerini sunmak ve eşinde düzeltmesini istediği bir davranışı düzelttirmek için en uygun vakti kollar. Bazen uygun vakit zannettiği, gerçekte uygun olmayabilir. İyi düşünmelidir.

41. Seni ilgilendirmeyen konularda eşini sorularınla bunaltma. Sana açmak istemediği sırlarını ısrarla öğrenmeye çalışma.

42. Evde bir köşeye çekilip tek başına oturmayı âdet haline getirme, mümkün mertebe eşinle ilgilen.

43. Çalışan bir kadın, birinci sorumluluk alanının evi olduğunu unutmamalı. Evinin işleriyle işyerinin işlerini birbirinden ayrı tutmasını bilmeli.

44. Eşinin akrabaları ziyarete geldiğinde hoşnutsuzluk göstermemeli. Aksine, onları güzel bir şekilde karşılayıp ağırlamada örnek bir tutum sergilemeli.

45. Özellikle kaynanana hürmet et, ona ailenin geleneklerine göre en güzel şekilde hitap et. Onunla tartışmaya girme. İleride gelininin sana nasıl davranmasını istiyorsan öyle davran.

46. Hz. Peygamber, komşu hakkı üzerinde çok durmuştur. Komşuya iyilik etmek, sevinç ve tasalarına ortak olmak, yardımı esirgememek dinimizin emridir.

47. Sürekli görüş ayrılığı, zamanla gönül ayrılığını da doğurur. Bazen, ikna olmasan da eşinin görüşüne katıl. Yeter ki, yapılan iş Allah’a isyan sayılan bir şey olmasın.

48. Evde eşinin ihtiyaç duyduğu sükuneti sağlamak için çocukları zihin geliştirici oyuncaklarıyla oyalayabilirsin.

49. Çocuklar Allah’ın büyük nimetleridir. Onları ihmal ederek, iyi terbiye etmeyerek veya başka herhangi bir işi daha önemli sayarak bu nimeti azap vesilesine çevirme.

50. Çocuk bakımı ve terbiyesiyle ilgili sağlıklı bilgiler edinmeli ki, her aşamada onlara nasıl davranılacağı bilinsin. Böylece ruhen ve bedenen sağlıklı yetişsinler.

51. Ahiret işlerinde eşler birbirine yardımcı olmalı. Dünya kadar ahireti de arzulamalı ve önem vermeli.

52. Savurganlık aile mutluluğunu bozar. Allah’ın nimetini yok eder. Allah savurganları sevmez. Tutumlu ol ki, yokluk çekmeyesin.

53. İyi niyet ve hayırhahlık bahanesiyle de olsa, arkadaşlarının senin özel hayatına karışmasına izin verme.

54. Evinin sırlarını ne bir dostuna, ne de bir yakınına anlatma. 

Garip değil mi?

Tarih : 26 Eylül 2011 Pazartesi

Yazar : Sait Balcıoğlu

GARİP DEĞİL Mİ?

1) Alışverişe giderken 10 TL ne kadar küçük geliyor gözümüze… Camiye bağışlamamız gerektiğinde 10 TL ne kadar da büyük gözüküyor gözümüze..GARİP DEĞİL Mİ?

2) Eğlenmek veya futbol maçı oynamaya kalktığımızda 1 saat ne kadar çok kısa geliyor bize….Allah yolunda çalışmaya kalktığımızda aynı vakit ne kadar da uzun gözüküyor gözümüze…. GARİP DEĞİL Mİ?

3) Bir cüz Kur’an okumak için ne kadar da emek sarfediyoruz….Çok satan bir romanın iki yüz sayfasını okumak ise bizim için ne kadar kolay….GARİP DEĞİL Mİ?

4) Kur’an’ın dediklerini sıkı sıkıya sorgularken,gazetelerin yazdıklarına hemencecik inanıyoruz….GARİP DEĞİL Mİ?

5) Namaz kılarken okuyacağımız ayetleri şaşırabiliyoruz da,bir şarkı-türkü söylerken veya arkadaşımızla konuşurken bülbül gibi şakıyoruz….GARİP DEĞİL Mİ?

6) İslami bir faaliyete vakit ayarlamak ne kadar zor oluyor….Başka bir sosyal etkinliğe vakit bulmamız ne kadar da kolay oluyor…GARİP DEĞİL Mİ?

7) Bir iki Kur’an ayetini ezberlemek için nasıl da uzun bir zaman ve çaba gerekiyor…Bir şarkı ezberlemeyi ise az zaman da nasıl kolay başarıyoruz..GARİP DEĞİL Mİ?

Kuran Ahlakından Uzak Yaşayan Toplumlar

Tarih : 14 Temmuz 2011 Perşembe

Yazar : Sait Balcıoğlu

İnsanların Kuran'ı okumadıkları ve Allah'ın emir ve yasaklarından habersiz oldukları gerçeğine her gün biraz daha şahit olmaktayız

Kuran'da emredilen güzel ahlak ve imandan uzak yaşayan insanların oluşturduğu toplumlarda hırsızlık, dolandırıcılık, fuhuş, uyuşturucu, cinayet, zina ve pek çok suç ve eylemler yaygın halde görülmektedir. Allah korkusu olmayan insanların şeytanın telkiniyle hareket etmesi sonucunda ortaya çıkan bu vahim tablonun, son yıllarda oldukça tehlikeli boyutlara ulaştığını görmekteyiz.

İnsanlara empoze edilmeye çalışılan 'anı yaşa' telkinleriyle ve 'hümanist' felsefelerle yalnızca dünya zevkleri için yaşamak gerektiği düşüncesi yaygınlaşmış, bunun sonucunda da insanlar Allah korkusundan ve ahiret inancından uzaklaşıp gaflet içinde yaşamaya başlamışlardır.
Allah'ın razı olacağı bir hayat yaşamaktan ziyade nefisinin bencil tutkularının peşinden giden insan, dünyanın bütün zevklerini sonuna kadar yaşamayı hedefler. Bu yolda da her şeyi yapabilecek bir ruh yapısına sahip olur. Mantık çizgisinden ayrılan bu insanlar sadece duygularına göre hareket eder ve çoğu zaman yanlış kararlarla yanlış adımlar atarak tüm hayatlarını ve en önemlisi ahiretlerini tehlikeye sokarlar.

'Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır.' (Ali İmran Suresi, 14)

Dünya hayatının bu derece çekici ve süslü görülmesi imtihanın bir gereğidir. Tüm bu güzelliklerden vazgeçerek sadece Allah rızası için yaşamak ve sonsuz cenneti arzulamak, duygularıyla değil aklıyla hareket eden insanlara özgü bir harekettir. Samimi olarak Allah korkusunu yaşayan insanların oluşturduğu toplumlarda daha mutlu ve huzurlu insanların yaşayacağı kesindir. Bu insanların oluşturduğu bir toplumda hırsızlık, dolandırıcılık, fuhuş, cinayet gibi suçların rahatlıkla işlenebilmesi de pek mümkün değildir

Sonuç olarak din ahlakından uzak yaşayan toplumlarda görülen her türlü olumsuzlara karşı alınacak en güzel önlem Kuran ahlakının yaygınlaşmasıdır. Andolsun, Biz bu Kur'an'da çeşitli açıklamalar yaptık, öğüt alıp-düşünsünler diye. (İsra Suresi, 41) ayetinden de anlaşılacağı gibi güzel bir ahlaka sahip olmanın yolu Kuran'ı okuyup üzerinde düşünmek ve öğüt almakla mümkündür

Şeytan ise, bitmek bilmeyen telkinleriyle insanları bu yoldan uzaklaştırıp günaha sürüklemeye devam edecektir. İnsanların şeytana karşı son derece uyanık olmaları ve önlem olarak da Allah'ı çokça zikretmeleri gerekmektedir

(Allah'tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah'ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir. (Araf Suresi, 201)

Yıl Sonu Ne Yapıyoruz Beyler!

Tarih : 27 Aralık 2010 Pazartesi

Yazar : Sait Balcıoğlu


Ne kadar çabuk geçti koca bir yıl daha.Takvimlerin 31 Aralık gecesi yıl BAŞI.Ama aynı zamanda da yıl SONU da değilmi? Hristiyanlar güya bu geceyi Hz.İsa (a.s) ın doğum gecesi olarak kutlarlar. Halbuki İsa (a.s)ın 1 ocakta doğduğu belli değildir. 24 Aralık 1 Ocak tarihleri arasında doğduğu kabul edilmektedir.Hristiyanlar noel adı altında dans, içki, çoşku, ağaç süsleme, ışıklandırma, kumar, kadın oynatma ve hindi kesme gibi çeşitli eğlencelerle bu geceyi kutlarlar.

Her ne kadar Hz.İsa (a.s)ın doğum günü kutlandığı ileri sürülse de, bir peygamberin doğum günü, içki içerek, kumar oynayarak, kadın oynatarak tamamen günah denizinin içinde kutlanamaz.

Böylesi günah denizinin içinde kutlanan bir gecede, üstelik ne kitapta ne sünnette ne de sonraki alimlerimizin ictihadında bu geceye dair bir uygulama yok. Öyleyse bir müslümanın böyle bir gece yılbaşı adı altında bir kutlama girişiminde bulunması düşünelemez. Bu geceyi kutlamaya dair yapılan en küçük bir fiil bile kişiyi dinden çıkarmaya neden olacaktır. Çünkü Hz.Peygamber ‘’Kim herhangi bir gruba benzemeye çalışırsa oda onlardandır’’ (Ebu Davut/Libas) buyurmuştur. O’ kendisi bile, Yahudi çocuğunun kendisi gibi tırnak kestiğini görünce tırnak kesme şeklini değiştirmiştir. Amaç Yahudilere benzememek. Acaba onun ümmeti bizler de, bu konulara bu derece hassas mı yaklaşıyoruz, yoksa bizim için hiç farket miyor mu?

Başta da söylediğim gibi yılbaşı Hristiyanlara ait dinsel bir bayramdır.Yıl başı Hristiyanlara ait bir bayramsa % 99 müslüman olan Türkiye’de işi ne? Bizim evimizde işi ne? Bizim televizyonlarımızda işi ne? Bizim ticari şirketlerimizle ne alakası var da şu kadar alışveriş yaparsan milli piyango bileti hediye türünden kampanyalar düzenliyorlar. Noel baba kılıklı adamın bizim sokaklarımızda işi ne? Bu kılıktaki adamın bizim çocuklarımızın arasında işi ne? Sorulacak daha çok soru var…..

Birde işin milli piyango yönü var.Gazetelerde sayfa sayfa reklamlar, insanlara zengin hayelleri kurmalara sebeb olacak sözler, insanlara milli piyango bileti aldırtacak türlü türlü kampanyalar…Maide Süresi 90.Ayeti Kerimesinde ‘’Ey inananlar!İçki, kumar, putlar ve şans okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki saadete eresiniz.’’. Yüce Allah haşa yalan söyler mi? Daha önceki yıllarda milli piyangodan büyük ikramiye kazananların bir kısmı bakın ne hale gelmiş;

2003’te 2 trilyon lira kazanan şahıs 8 yıllık eşini boşamış, yuva dağılmış, bireylerin hali perişan...

2004’te Tokatlı bir şahıs 2.5 trilyon kazandı. Bileti kaybetti kalp krizi geçirdi.

Biraz da eskiye gidelim.30 yıl önce Denizlili birisi büyük ikramiye kazandı. Harcayıp bitirdi. Köyüne döndü. Köylülerin yardımıyla yapılan barakada donarak öldü.

İstanbul’da bir vatandaşımız 3 kez büyük ikramiye kazanmış ama sağ mı bilmiyorum ama geçen yıl bu zamanlar sokakta kağıt toplayarak perişan halde yaşıyordu. Allah demişti ya ‘’şans oyunları şeytan işi birer pislik’’diye. Benim aklım almıyor, insanlar bu durumu bildikleri halde o yaşlı dedeye senin şansın var bana bir bilet çek diye ricada bulunuyorlar. Adam 3 kez kazanmış düştüğü durum belli, hala alacakları bileti ona çektiriyorlar. Ne biçim düşünce, ne biçim şuur ben anlayamıyorum.

31 Aralık yıl sonu gecesi Müslümana düşen görev;
Geçmiş yılda Allah’a layık bir kul olabildik mi?
Allah'ın istemiş olduğu bir hayat sürebildik mi?
Hz.Peygambere layık ümmet görevini ne derece yerine getirebildik?
Her halimizde onu örnek alabildik mi?
Günah sevap dengemiz ne durumda?

Diye kendi kendimizi bir hesaba çekmemeli..Din psikolojisini inceleyen bilim adamları, böyle bir hesabın genelde tatmin eden bir sonuç vermediğini belirtiyorlar..Bizim hesap bizi tatmin eder mi bilmem ama eğer sağ olursak 31 Aralık 2011 YIL SONUNDA hesabımızı tatmin edecek fiillerde bulunmak niyeti ve görüşmek dileğiyle SAYGILAR SUNARIM….

2010 Kuran Yılı

Tarih : 16 Haziran 2010 Çarşamba

Yazar : Sait Balcıoğlu

          2010 yılı,Kur'an'ı kerimin Peygamber (S.A.V.e nuzulunln 1400.yılı olması sebebiyle Kur'an yılı olarak ilan edilmiştir.

           Kur'an'ı kerim nüzülünden itibaren 1400 yılkendisini rehber edinenlere bir ışık,bir huzur,bir şifa,bir yol gösterici,bir hidayet rehberi olmuştur.

          Ancak kur'an'dan uzak yaşayanlar ümitsizlik,karamsarlık,cehalet ve sapıklık içinde hayat sürmüşlerdir.

         Tarihe baktığımızda hayatlarında kuran olan insanlarher alanda en ileri seviyede olmuşlardır.bugünün birçok teknolojik gelişmelin temellerini o insanlar atmıştır.İlk haritayı çizen,fotoğrafta karanlık odayı bulan anstronomide ilerleyen,bugünde yaraalanılmaya devam edilen tıptaki ilk buluşlar ve daha niceleri hep kur'an'ın ışığında ilerleyen insanlar tarafından gerçekleştirilmiştir.

         Kur'an'ı rehber edinen müslüman Türk Milleti, İslam'ı üç kıtaya yaymayı başarmıştır.
         Müslüman milletler geçmiş çağlarda her alanda en ileri seviyede olmuşken acaba biz bugün neden geri kalmışız?Onlar hep huzurlu,mutluyken biz üstelik hertürlü teknoloji gelişmişken,paramız varken acaba neden mutsuzuz?Daha önceki asırlarda yaşayan insanlarda fazla karışıklık mahkemelik olaylar olmazken acaba bugün neden mahkemeler davalara bakmaya yetişemiyor ve birçok dava zaman aşımından düşüyor?
Bu soruların cevabı kur'an'dan ve sünnetten uzak yaşamamızdır.''Elhamdülillah müslümanız'' deyipte hayatımızda kur'an'ın olmamasıdır.Hatta kur'anı okumasını bilmemektir 

 Kur'an sadece okununca sevap kazanılan dolayısıyla cennete götüren kitap değildir.O hayatımazın her alanına ışık tutan bir rehber,bir yol göstericidir.


      İçinde yaşadığımız topluma bir göz atalım:
     Peygamber (S.A.V.)in ''Evlerinizde çok çok kur'an okuyun,zira kur'an okunmayan evde hayır az,şer çok olur.O ev halkı daima sıkıntı içindedir.''sözüne dikkat edersek evlerde neden huzurun olmadığını anlamakta güçlük çekmeyeceğiz


      Allah'u Teala ''Biz kur'an'dan öyle şeylerindiriyoruzki o mü'minler için şifa ve rahmettir.Zalimler için ise yalnızca ziyanını artırır.''(nisa 82)buyururken;
peygamberimiz ''Kur'an okumak kalbin şifasıdır''buyururken neden gönül şifasını huzurunu başka yerlerde arayalım ki.     


     Kur'an'ın altı bin alyıyüz kusur ayetinden herbiri bize dünyevi ve uhrevi saadet vre selamete vesile olacak esasları en ince teferruatına kadar haber vermektedir Ancak biz müslümanlar ona bu gözle bu anlayışla değilde sadece mevlidlerde,kandil gecelerinde,ölülerin arkasından ramazanlarda ve sair bir kısım zamanlardaokunan veye okutulan bir kitap olarak bakarsak elbette bize en ufak bir faydası olmaz


       Bir mushaf alıp evin en başköşesine koyup veyasüslü süslü torbalara koyupduvara asıp yılda bir iki defa okumakla kur
'ın bize faydası olmaz.


      Bugün toplumumuzda ahlaksızlık,saygısızlık,edepsizlik,hayasızlık fuhuşiyat,çoğaldı ise bu kur'an'a sırt çevirmemizden ve başkalarını örnek almamızdan dolayıdır.


       Hucurat süresi 10. ayeti kerimesinde''Mü'minler ancak kardeştirler'biz bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyebiliyorsak ,kardeşimizin yardımına koşmayıp yarasını gücümüzün tettiğince melhem olamıyorsak bu,Kur'an'a sırt çevirdiğimizin bir işaretidir


      Hucurat süresi 11.ayetinde''Birbirinizle alay etmeyin.birbirinize kötü lakap takmayın.''buyururken biz bazılarımızı küçük görüp alay ediyorsak,kur'an'ın kardeş ilan ettiği insanı kötü lakapla çağırıyorsak bu kur'an'la alakamızın olmadığının bir işaretidir.


       Hucurat süresi 12,ayetinde''Ey iman edenler!Zannın çoğundan sakının,birbirinizin kusurlarını araştırmayın''buyurmasına rağmen bizler niyet okumaya devam ediyorsak,şeytanın bile aklına gelmeyecek yöntemlerle kardeşimizin kusurunu araştırıyorsak bu,kur'an'dan habersiz yaşadığımızın bir kanıtıdır.


       Allah'u Teala Ali imran süresi 103,ayetinde''Hepiniz topluca sımsıkı Allah'ın kitabına,emirlerine ona itaate sarılın.Sakın parçalanmayın buyururken,bizler memleketlerden,partilerden,futbol takımlarından ve buna benzer komik sebeblerden dolayı birbirimize bakişlarımız serleşiyor,birbirimizi hasım veye rakip olarak görüyorsak yaşantımızın Kur'ana uymadığının açık ve net bir göstergesidir.


       Maide süresi 2,ayetinde ''iyilik etmek,kötülükten sakınmak hususunda birbirinize yardım edin.Günah işlemekte ve haddi tecavüz etmek hususunda yardımlaşmayın'' buyururkenbiz dine uygun bir iş yapılırken yananızda kimse olmutorsa,günah olan işlerde arkadaş bulmakta zorlanılmıyorsa kuran'dan habersiz olduğumuzun bir kanıtıdır.
   
    Kuran'ı okuyalım.sadece arabcasını bunun yanında hiç olmazsa bir kere olsun mealini bitirelim.Yaptığımız,yapacağımız işlerde kur'an'auyup uymadını düşünerek hareket edelim.Saatlerce tv izleemk yerine ,koca koca gazete sayfalarını okumak için ayırdımız vakti kur'an'a da ayıralım.
Siz ALLAH'a bir adım atın ALLAH size on adım atacaktır.


       Hayırlara vesile olması dileğiyle saygılar sunarım...........

Besmelenin Fazileti

Tarih : 17 Nisan 2010 Cumartesi

Yazar : Sait Balcıoğlu


Bismilllahirrahmanirrahim,

İlk yazıma her işe başlarken söylememiz gereken yüce Mevla'nın mübarek İsmi Şerif-i ile başlamayı daha uygun buldum. Hem benim ilk yazım olduğu için, hem de Besmele-i Şerif'in önemini, değerini, faziletini anlatmak gayesi ile konumuzun başlığını besmele olarak seçtim.
          
Besmelenin manası,  ''Rahman ve Rahim olan ALLAH'ın adı ile" demektir. Tabiri caizse her işe başlarken besmele okuduğumuz taktirde ''bu işi Allah'ın adına yapıyorum" demiş oluyoruz.      

Şöyle bir farz-ı misal verecek olursak, birisi sizi ve mahalledeki insanları evinizden çıkarıp, bir meydanda toplamak istese problem çıkar, kargaşa olur. Ama o kişi, bu işi devlet adına veya hükümet adına bunu yapıyorum dese akan sular durur. Hiç kimse karşı koymadan, o kişiye itaat eder. İşte besmele de aynen böyledir. Bir işe başlarken "Allah'ın adıyla" dediğimiz taktirde, o işimize engel olabilecek maddi ve manevi bütün nedenler Allah'ın izniyle ortadan kalkacaktır.    
  
Bizler besmeleyi Kur'an okurken, namaz kılarken ve çoğu zaman unutsak da, bazen yemeğe başlarken söylüyoruz. Oysa besmele bizim hayatımızda bu kadar dar bir alanda yer almamalı, her işte ilk adımımız besmele olmalıdır.

Bismillahirrahmanirrahim demek ise, her var olana, onu yaratmakla ve varlıkta durdurmakla, yok olmaktan korumakla iyilik etmiş olan Allahü Teâlâ'nın yardımı ile, bu işimi yapabiliyorum demektir.

İlk yazılan, Besmeledir. Âdem aleyhisselama ilk gelen, Besmeledir. Müminler, Besmele yardımı ile, Sırattan geçer. Cennet davetiyesinin imzası Besmeledir. Peygamber efendimiz, (Hoca çocuğa, Besmele okur, çocuk da söyleyince, Allahü Teâlâ, çocuğun ve anasının ve babasının ve hocasının Cehenneme girmemesi için senet yazdırır.) buyurdu.

Euzü okumak, (Euzü billâhi mineş-şeytânirracîm); besmele okumak ise, (Bismillâhirrahmânirrahîm) demektir.

Hadis-i şerifte, (Kur'an-ı Kerim'e saygı göstermek, Euzü okuyarak başlamakla olur ve Kur'an-ı Kerim'in anahtarı, Besmele'dir) buyuruldu. Sure okurken, Euzü Besmele okunur. Âyet-i kerime okurken, âlimlerin çoğuna göre, yalnız Euzü okunur. Sure veya âyet okumaya başlarken Euzü okumak vacip, Fatiha okumaya başlarken Besmele okumak da vaciptir. Diğer surelere başlarken Besmele okumak sünnettir.

Namazda, Sübhaneke okuduktan sonra Euzü Besmele okumak sünnettir. Allahü teâlâ, "Kur'an-ı Kerim okuyacağın zaman E'uzü... söyle" buyuruyor. (Nahl 98)

Kesin haram olduğu bilinen bir şeyi mesela şarap içerken veya domuz eti yerken Besmele çekmek küfürdür.

İyi işlere Besmele ile başlamalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
"Besmele ile başlanmayan her önemli iş noksan kalır." [Beyheki]

"Eve girerken Besmele çekilirse, şeytan, 'Bu eve girmeme imkan yok' der, dönüp gider." [Tibyan]

"Besmele ile yazı yazanın haceti kolaylaşır, Allahü Teâlâ da razı olur." [Deylemi]
"Yemeğe Besmele ile başlayıp, sonunda Elhamdülillah diyenin, daha sofra kalkmadan günahları af olur." [Taberani]

"Besmele ile yenen yemek bereketli olur." [İbni Mace]

"Sıkıntıya düşen, 'Bismillahirrahmanirrahim ve lâ havle ve lâ kuvvete illa billahil aliyyil azim' derse, her türlü sıkıntıdan kurtulur." [Deylemi]

"Bin kere Besmele okuyanın dört bin büyük günahı af olur." [Tergibussalat]

"Helaya girerken çekilen Besmele, cinlere perde olur, avret yerlerini göremezler." [T. Salat]

"Besmele yazılı bir kağıdı, yerden kaldıran sıddıklardan yazılır." [Tergibussalat]

"Besmelesiz koku sürünen, şeytanlara da koku sürmüş olur." [İbni Sünni]

"Şeytandan korunmak için, yemeğe Besmele ile başla!" [Taberani]

"Su içerken Besmele çek, bitince de, Elhamdülillah de ve üç nefeste iç!" [İbni Sünni]

"Yemeğe başlarken, Allahü teâlânın adını anın, yani Besmele çekin! Başında Besmele çekmeyi unutan, hatırladığı zaman, 'Bismillahi alâ evvelihi ve ahirihi' desin!" [Ebu Davud, Tirmizi, Hâkim]

"Yemeğe başlayan kimse, Bismillahi desin. Bismillah demeyi unutursa, hatırlayınca 'Bismillahi evvelehü ve âhirehü' desin." [İbni Mace]

Besmele ile başlanılan iş bitince de, (Elhamdülillah) demeli, yani Allahü teâlâya şükretmelidir!
İbrahim suresinin, "Şükrederseniz elbette nimetimi artırırım" mealindeki 7.âyet-i kerimesi ile "Az-çok bir nimete kavuşan 'Elhamdülillah' derse, Allahü Teâlâ, o kimseye bu nimetten daha iyisini verir" ve "Yiyip içtikten sonra 'Elhamdülillah' diyenden Allahü Teâlâ razı olur" hadis-i şerifleri, nimete şükredince, hem eldeki nimetin yok olmaktan kurtulacağını, hem de yeni nimetlerin ele geçmesine sebep olacağını bildirmektedir. [T.Gafilin]

Hayatta çok şeylerle karşılaşıyoruz. Bazen seviniyoruz, bazen üzülüyoruz, bazen hayret ediyor, bazen şaşırıyor, bazen sinirleniyoruz, bazen de olay karşısında gıpta ediyoruz. İnsanlar karşılaştığı ve yaşadığı olay ve duymuş olduğu hislerden sonra ağızlardan ya argo kelimeler ya küfürler yada gerek kültürümüzde gerekse dinimizde yeri olmayan  kelimeler dökülüveriyor.

Oysa her hal ve durumdan sonra Yüce Mevlamızın ismi söylenmese gerekmez mi?

Güzel bir şeyi gödüğümüzde MAŞAALLAH,
Sinirlendiğimizde FE SUBHANELLAH,
Hayret ettiğimizde ALLAH ALLAH,
Hoşumuza gittiğinde ELHAMDULİLLAH,
Bir hata yaptığımızda HAY ALLAH,
Bir işe başlarken de BİSMİLLAH desek çok güzel ve çok hoş olur.
Hem bizim ağzımıza da bu yakışır.Besmele yazılatı evimizi, dükkanımızı, arabazı süslüyor ama besmele ile süslememiz gereken en güzel yer gönlümüz ve dilimizdir.

Saygılarımla.........

Sait Balcıoğlu Sitemizde Yazılarına Başlıyor...

Tarih : 17 Mart 2010 Çarşamba

Değerli arkadaşlar, köyümüzün sitesine katkıda bulunmak için, sitede yazı yazmaya başlıyorum, yazılarım degişik başlıklar altında olacak.

Yazılarım için sizlerden de seviyeli ve katkıda bulunacak her türlü yorumları bekliyorum, önce bçyle bir şeyi nasip eden Allah'a şükür, bu fırsatı sunan değerli arkadaşım Mustafa Çelikpençe'ye çok teşekkür edıyorum.

Saygılarımla...

SAİT BALCIOĞLU