Gayri Müslimleri Taklit Etmenin Sakıncaları

Tarih : 31 Aralık 2012 Pazartesi

Yazar : İsa Balcıoğlu

Düşünce ve Yaşayışta Gayri Müslimleri Taklit Etmenin Sakıncaları

Hiç şüphe yok ki, milletler, millî örf ve adetleriyle tanınırlar ve onlarla yaşarlar. Millî örf ve adetleriyle tarih sinesindeki şerefli mevkilerini korurlar. Çünkü millî örf ve adetler, bir milletin millî kültürünün ve dinî inancının aynasıdır. Millî örf ve adetler, bir milletin şahsiyeti ve tanıtıcı vasfıdır. Sağlam millî örf ve adetlere sahip milletler, dinî bağları kuvvetli ve millî kültürü yüksek olan milletlerdir. Milletlerin örf ve adetlerine, millî kültürleri ve dinî inançları güç verir ve şekil kazandırır. Hatta dinden de kuvvetli olur. Bu sebeple hiçbir Müslüman milli kültüründe olmayan, dinî akidesine ters düşen özentilere hayatında yer vermez. Çünkü o bilir ki, Rabbi kendisinden olmayanlara özenmeyi ve onlar gibi sefih hayat yaşamayı yasaklamıştır. Dinimiz; kâfirlere, münafıklara, batıl din ve ideoloji mensuplarına muhalefet etmeyi emretmiş ve onlara benzemeyi kesin bir şekilde haram kılmıştır. Çünkü dış görünüş itibarıyla onlara benzemek, neticede ahlâkî değerlerde, kötü ve çirkin işlerde ve hatta inançta onlara benzemeye sebep olur. Gerçekten giyimde, sözde, davranışta ve işlerdeki benzeşmeler kalplere tesir ederek onlara karşı sevgi ve saygı meydana getirir. Kısacası gayrimüslimlere benzemenin haram olduğunda icma vardır. Cenabu Allah Maide süresinin 51. ayetinde şöyle buyurmuştur:

 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاء بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirlerinin dostudurlar, birbirinin tarafını tutarlar. Sizden kim onları dost ve idareci edinirse, o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez, onları hidayete erdirmez. Ayet-i kerimede ifade edildiği gibi: Başka dinden olanlar, özellikle Yahudiler ve Hıristiyanlar Müslümanların dostu olmazlar; onlar ancak birbirinin dostu olur, birbirini desteklerler. Zaman zaman Müslümanlara yaklaşmaları, kendi menfaatleri bunu gerektirdiği içindir. Müslümanların bunu unutmamaları ve kendi aralarındaki dostluğu güçlendirmeleri zaruridir. Müslümanların arasına sızan ikiyüzlüler, felâket tellâllığı yaparak onları, Mü'minleri bırakıp kâfirlere yöneltmek isterler; iman ehlinin bunlardan da sakınması gerekmektedir.

Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُواْ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَتُرِيدُونَ أَن تَجْعَلُواْ لِلّهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَاناً مُّبِيناً

 Ey iman edenler! Mü'minleri bırakıp da kâfirleri dostlar edinmeyin. Bunu yaparak Allah Teâlâ’ya, kendi aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?

 الَّذِينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَيَبْتَغُونَ عِندَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ العِزَّةَ لِلّهِ جَمِيعاً

 Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet, güç ve şeref mi arıyorlar. Bilsinler ki gerçekten bütün izzet ve şeref yalnızca Allah Teâlâ’ya aittir. Ayet-i kerimelerin yanı sıra Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz de Müslümanları, itikadî ve ahlâkî alanda olduğu gibi kılık ve kıyafet, şekil ve merasim yönünden de müşriklere, gayri müslimlere benzememeye davet ve teşvik etmiştir. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, Müslüman olmayanlara benzememeye o derece dikkat ederlerdi ki, aslında yaptığı halde sonradan onlarda gördüğü hareketlerde bile değişiklik yaparlardı. Bunlar, çevredeki kültür ve medeniyetlerle, din ve kavimlerle iç içe yaşayan o dönem Müslümanlarına ayrı bir kimlik ve özellik kazandırıp, onların kendi içerisinde bütünleşmelerini sağlamaya yönelik önlemlerdir. Meselâ: Henüz hicret etmeden evvel Muharrem ayının onuncu, Aşûre günü oruç tutmayı adet edinmişlerdi. Hicretten sonra Medineli Yahudilerin de bu günü takdis ettiklerini görünce onlara benzememek için Muharrem ayının dokuz ve on veya on ve on birinci günlerinde oruç tutmaya başlamışlardır. Yine müşriklere benzememek için ashabına; sakallarını uzun, bıyıklarını kısa kesmelerini emretmişlerdir. Taklit ve özenti dendiği zaman hiç şüphesiz yılbaşı kutlamaları akla gelmektedir. Yılbaşı kutlamalarının temeli ne dinimizde nede asırlar ötesinden getirdiğimiz kültürümüzde bulunur. Asıl olarak bizim yılbaşı tabiriyle miladi takvime göre eski yılın sona ermesi yeni yılın başlamasını anlamamız gerekir. Fakat Günümüzde yılbaşı kutlamaları alkollü içeceklerin çokça tüketildiği, kumarın çokça oynandığı israfı aşan alışverişlerin yapıldığı bir zaman dilimi olmuştur. Oysaki Yüce Dinimiz Alkolü, kumarı ve israfı yasaklamıştır. Kuran-ı kerimde bu hususlar şöyle ifade edilmektedir.

 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالأَنصَابُ وَالأَزْلاَمُ رِجْسٌ مِّنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

 “Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz. Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?” Bu Hıristiyan geleneğinin yurdumuza yılbaşı kutlaması adıyla gün geçtikçe yayılması; rağbet duyması ve özel teşvik görmeye başlaması milletimiz, vatanımız için hiç iç açıcı değildir. Çünkü milletler, dinî inançları ve milli örf ve adetleriyle tanınırlar ve onlarla yaşarlar. Dün Hıristiyanlığın şu geleneğini, bugün de bu geleneğini alırsak, aldığımız her gelenek milli bir geleneğimizi yıkar, onun yerine oturur. Bu ise çok şeyler kaybettirir. Elimizdeki nimetlerin elimizden gitmesine sebep olur. Müslüman olarak bizler gayri müslimler gibi yılbaşı gecesi tertiplemek yerine, geride bıraktığımız koca bir yılı nasıl geçirdiğimizin muhasebesini yapmalıyız. Maddi ve manevi olarak neler kazandığımızı ve kaybettiğimizi düşünmeli ve ilerideki yıllarımızı düzene sokmaya çalışmalıyız. Bir yılın bitmesi demek aslında ölüme bir yıl daha yaklaşmışız demektir. Bununda aslında bizi neşelendirmek yerine üzmesi gerekir. Müslüman önce Allah’a verdiği sözü hatırlamalı, Kuran-ı Kerim ve Sünnet doğrultusunda kendisine bahşedilen “Müslüman” ismine yaraşır vakar ve bilincin şuurunda olabilmelidir.

 31.12.2012
 İsa BALCIOĞLU

Ramazan Ayının Fazileti

Tarih : 30 Temmuz 2012 Pazartesi

Yazar : İsa Balcıoğlu


RAMAZAN AYININ FAZİLETİ VE ORUCUN ÖNEMİ

Ramazan ayı, dinimizce yüce ve kutsal kabul edilmiş mübarek bir aydır. Kutsiyeti ve fazileti Kur’an ve sünnetle sabit olan Ramazan ayı zamanda on bir ayın sultanı olara kabul edilmektedir.
Ramazan kelimesinin sözlük anlamı Arapç’da Ramad kökünden gelmektedir. Ramad kelimesinin iki  anlamı vardır. 
Birincisi: Yanmaktır. Nasıl güneşin şiddetli hararetinden taşlar yanıp kızıyor, kızgın yerde yürüyenlerin ayakları yanıyor, oruç tutan kimselerin açlık ve susuzluğun hararetiyle içlerinin yanıyor ise. Kavrulan bağırlarıyla yakarıp tövbe edenlerin günahları de böylece yanar yok olur.
İkincisi: yaz aylarını sonu , güz mevsiminin başında yağan yağmurdur.Bu yağmur nasıl kızgın güneşin yakıcılığı ile kavrulmuş yeryüzünü serinletip ardından yıkayarak kirlerden temizlerse, ramazan ayı da müminlerin gönüllerine serin serin yağan bir rahmet yağmuru olur. Onu temizleyip arındırır.
Feyiz ve bereketlerle, afv ve mağfiretlerle dolu olan sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın toplum hayatında yoğunluk kazandığı, ibadet hayatımızın zenginleştiği Ramazan ayı, peygamber efendimizin ifadesi ile “evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş” olan bir aydır.
Ramazan ayı, kalplerin dirildiği, gönüllerin aydınlanıp coştuğu, nefislerin kırıldığı, insani vasıfların tekrar hatırlandığı manevi yaşamı dolu olan bir aydır.
Bu anlamda Ramazan ayı Allah’ın biz müminlere sunduğu büyük bir ihsanı ve nimetidir.
Çünkü dini hayatımızda önemli bir yeri olan Ramazan ayını, diğer aylardan ayıran ve daha faziletli ve üstün kılan bir takım özellikler ve manevi güzellikler vardır.
Pek çok manevi sonuçlara sebep olan bu özellikler ve güzellikleri şöyle sıralayabiliriz:
1-İnsanlığı, içine düştüğü karanlık ortamdan çıkarıp aydınlığa kavuşturan yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, bu ayda indirilmiştir. Şüphesiz Ramazanın diğer aylara ve zaman dilimlerine oranla dini ve sosyal hayatımızda büyük bir önemi ve yeri vardır.
Bu aya kıymet kazandıran en önemli hadise, Hz. Peygamberin en büyük mucizesi, dünya ve ahiret saadetine götüren, en güvenilir kılavuz olan Kur’an’ın bu ayda indirilmeye başlanmış olmasıdır.
İnsanlığın ufuklarını karartmış olan bilgisizlik, delalet ve vahşet bulutları, bu ayda sevgili peygamberimizin şahsında bütün insanlığa gönderilen Kur’an-ı Kerim’in evrensel mesajlarıyla dağılmış, cehaletin yerini bilgi, haksızlığın yerini adalet ve düşmanlığın yerini de sevgi ve barış almıştır. Kur’an-i hitap, Kur’an-ı Kerim’in bu ayda indirildiği şöyle beyan eder:
شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَان
“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır.” [1]
Ramazan ayı, Kur’an-ı Kerim ayıdır. Kalplere nur, gönüllere şifa, müminlere rahmet ve bütün insanlığa hidayet olan Kur’an-ı Kerim bu ay içerisinde bulunan Kadir Gecesinde indirilmiştir.Beşeriyetin ufkunda batmayan bir güneş gibi doğan bu yüce kitap, dünya durdukça da insanlığı aydınlatmaya devam edecektir.
2-Allah’ın âlemlere rahmet olarak gönderdiği, yaratılmışların en şereflisi, Allah’ın en sevgili kulu, insanlığın yüksek ve en mükemmel ahlak örneği, peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed’e peygamberlik görevi bu mübarek ayda verilmiştir. O’na bu kutsal görevin verildiği Ramazan ayı, hiç şüphesiz insanlık için bir dönüm noktası olmuştur. İnsanlar bu peygamber sayesinde karanlıktan aydınlığa kavuşmuştur.
3-Bin aydan hayırlı olan “Kadir gecesi” bu ayın içinde yer almaktadır. İdrak edilmesi halinde bin yıl nafile ibadetten hayırlı olan kadir gecesi yine bu mübarek ayda yer almaktadır:
Ramazan ayı insanların kendilerini hesaba çekmeleri, hatalarını fark etmeleri ve günahlarından tevbe edip Allah’a dönmeleri için bir fırsattır. Bu mübarek ayda Allah’ın ibadet olarak emrettiği oruç ise insana inandığını yapma ve yaşama iradesini kazandıran ruhi ve nefsi bir eğitimdir. Hakkıyla eda edildiğinde Allah’ın rızasına ve sevabına ulaştırır. Her Müslüman ramazan ayının kıymetini ve faziletini idrak ederek bu müstesna ayı dolu dolu değerlendirmeli, mükâfatı Reyyan kapısından cennete girme olan oruç ibadetinin de önemini kavrayıp hakkıyla eda edip Allah’ın mükâfatına nail olmalıdır.
Bu kadar feyizli ve bereketli bir ay ve ibadet yılda bir sefer geldiğine göre avucumuzun içinden kaçırmayalım.


[1] Bakara, 2/185.

Mutluluk Prensipleri

Tarih : 19 Kasım 2011 Cumartesi

Yazar : İsa Balcıoğlu


Tecrübeler sonucu, âlim ve psikologların aile mutluluğu için tespit ettikleri bazı prensipleri birlikte hatırlayalım:

1. Kısa ayrılıklar, ailevî ilişkileri güçlendirebilir. Uzun ayrılıklar ise aile için yıkım olabilir. Uzun ayrılıklardan uzak duralım.

2. Mutlu bir beraberlik için taraflar birbirinin psikolojisini, yapı ve karakterlerini iyi tanımalıdır. Ancak bu şekilde yıkıcı aşırılıklardan uzak kalınabilir.

3. Hiçbir anlaşmazlığın uzun süreli olmasına fırsat vermemeli. En kısa zamanda tatlıya bağlanmalı.

4. İster eski nişanlısı, ister önceki eşi olsun geçmiş deneyim ve hatıralardan söz etmek doğru olmaz.

5 .Aşırı idealist olmamalı, normal yaşamalı ve karşı taraftan mucizeler beklememeli.

6. Eşler, sevgilerini her vesileyle birbirlerine ifade etmelidirler.

7. Üzüntüye teslim olmamaya çalışılmalı; hayata sürekli ümitle bakılıp ve güler yüzlü olunmalı.

8. Küçük ve büyük her kusurda incitici ve kırıcı tenkitlerden titizlikle sakın. Affedici ol.

9. Tartışmayı çıktığı noktada tutmaya çalış; geçmişte kalmış diğer bir konuyu da içine alacak şekilde genişletme. Tartışmayı kontrolünde tut. İnisiyatifin elinden kaçmasına fırsat verme.

10. Yersiz ve mesnetsiz kıskançlık, kuşku ve şüpheler yıkıcıdır. Realiteye bak, zan ve kuruntulara göre hareket etme.

11. Eşine, hem sana hem de kendi kendisine güven telkin et. Ona güvendiğini göster.

12. Mutlu olabilmen için, iyi bir eşle evlenmiş olman yetmez; senin de münasip bir eş olman gerekir.

13. Temizlik imanın yarısı ve kalıcı bir sevginin temel şartıdır.

14. Hayat arkadaşınla mutlu bir hayat için, kişiliğinin ayrılmaz parçası saydığın bazı şeylerden ödün vermen, esnek olman gerekebilir.

15. Kendin için istediğin güzel şeyleri hayat arkadaşın için de iste, kendini düşündüğün kadar onu da düşün.

16. Almak kadar vermeyi de bil. Sürekli verdiğinden daha fazlasını almaya, ya da vermeden almaya çalışma; bencil, egoist olma.

17. Her erkek, hanımının her konuda en iyisini yapmaya çalışan; güneş gibi sevgi ve şefkatiyle kendisini ısıtan ideal bir eş olmasını ister. Her hanım da, kocasının tam güvenilir güçlü bir kişilik sahibi, her türlü ihtiyaçlarını temin edecek bir kimse olmasını arzu eder. Taraflar, bu ideal standardı yakalama gayreti içinde olmalıdır.

18. Hayatta eksik olmayan her sıkıntı ve olumsuzlukta hemen eşini suçlama; konuya insafla bak.

19. Yalnız bugünü yaşa, geçmişte yaşanmış üzüntüleri ve henüz gelmeyen yarınki kaygıları bugüne taşıma. İmkanların çerçevesini aşmadan yaşamaya bak.

20. Nikâh akdinin çok mukaddes bir bağ ve Allah’a verilmiş bir söz olduğunu bil. Bu konuda ileride pişman olacağın bir adımı atmadan önce bin kez düşün.

21. Aile hayatı için aşk ve sevgi önemli ve zorunlu olmakla birlikte, ailenin sadece bunun üzerinde duracağını sanma. Başka niteliklerin de bulunması gerektiğini bil.

22. Hayat arkadaşına karşı örnek davranışlar sergile; iyi kişiliğini sadece dilinle değil, davranışlarınla da ortaya koy.

23. Olur olmaz, komşu ve akrabalarının aranıza girmesine fırsat verme; mümkün mertebe aile içi problemleri kendiniz halletmeye çalışın.

24. Hayat arkadaşında hata olarak gördüğün bazı şeyleri düzeltmede aceleci olma; değişmesi için zamana ihtiyaç duyan kusurlar olabilir. Ufak tefek hataları büyütme.

25. Evliliğin yükümlülük ve sorumluluklarını gönül hoşluğuyla kabul etmeli ve tam bir özgüvenle üstlenmelisin.

26. Anlaşmazlık ve tartışma sebeplerinden mümkün mertebe sakın.

27. Eşinle müşterek işler yapmaya vakit ayır ki, ileride sizin için mutlu hatıralar kalsın ve sizi birbirinize daha çok yaklaştırsın.

28. Eşine, son derece serbestçe kendini ifade etme ve yeteneklerini geliştirme fırsatı tanı. Hiçbir yönünü alay konusu yapma.

Hanımları ilgilendiren kurallar

29. Malî haklara saygı gösterilmeli ve bu asla ihmal edilmemelidir. Tartışma konularının başında bu konu gelir.

30. Mümkün oldukça, dış problem ve üzüntülerine eşini ortak etme, kendin üstesinden gelmeye çalış. Fakat sevinçlerinde onu unutma.

31. İstişare, aile hayatında önemli bir prensiptir. Eşlerden her biri aile hayatında kendisini ortak görmeli ve bir kenara itilip ihmal edilmediğini hissetmelidir.

32. Aile mutluluğun, evde hiçbir problemle karşılaşmamana değil, problemlerin üstesinden gelebilmene, onları çıktığı noktayla sınırlı tutmana, eşinle olan ilişkilerini olumsuz etkilemesine fırsat vermemene bağlıdır.

33. Problemden kaçmak, hele hele evi terk etmek çözüm değil. İyisi mi, sakin kafayla düşünüp problemin çözümüne hemen başlamak.

34. Bir tartışma esnasında eşinin güzel yönlerini ve iyiliklerini de hatırlamaya çalış; beğenmediğin yönlerinin, tüm iyiliklerini örtmesine fırsat verme.

35. Kılıç yarası geçer, dil yarası geçmez. Ailevî tartışmalarda, yaralayıcı sözler sarf etmekten sakın, yoksa küçük bir mesele yüzünden onun sevgi ve ilgisini tümden kaybedebilirsin.

36. “Onurum”, “gururum” türü kelimeler, şeytanın sıkça tuzak olarak kullandığı sözlerdir. Bir tartışma esnasında şeytan bunları bahane ederek taraflara hatasını güzel gösterir ve barışma kapısını kapatmaya çalışır.

37. Çocukların yanında eşinle tartışmaktan veya sesini yükseltmekten sakın. Çünkü çocuklar, öncelikle ebeveynlerini örnek alarak ve taklit ederek öğrenirler. Bu tür problemler ve çözüm yolu çocuğun zihninde yer edecek ve ileride üzerinde olumsuz etkisini gösterecektir.

38. Hanım, eşinin, bağlanılmaya layık ideal bir kişilik olduğunu, kendisiyle iftihar ettiğini ona hissettirmelidir.

39. Hediyeleşin ki sevginiz artsın ve bu, mutluluk ve sevinç her vesileyle sizin âdetiniz olsun.

40. Akıllı hanım, gerek kendinin gerekse çocuklarının ihtiyaç ve isteklerini sunmak ve eşinde düzeltmesini istediği bir davranışı düzelttirmek için en uygun vakti kollar. Bazen uygun vakit zannettiği, gerçekte uygun olmayabilir. İyi düşünmelidir.

41. Seni ilgilendirmeyen konularda eşini sorularınla bunaltma. Sana açmak istemediği sırlarını ısrarla öğrenmeye çalışma.

42. Evde bir köşeye çekilip tek başına oturmayı âdet haline getirme, mümkün mertebe eşinle ilgilen.

43. Çalışan bir kadın, birinci sorumluluk alanının evi olduğunu unutmamalı. Evinin işleriyle işyerinin işlerini birbirinden ayrı tutmasını bilmeli.

44. Eşinin akrabaları ziyarete geldiğinde hoşnutsuzluk göstermemeli. Aksine, onları güzel bir şekilde karşılayıp ağırlamada örnek bir tutum sergilemeli.

45. Özellikle kaynanana hürmet et, ona ailenin geleneklerine göre en güzel şekilde hitap et. Onunla tartışmaya girme. İleride gelininin sana nasıl davranmasını istiyorsan öyle davran.

46. Hz. Peygamber, komşu hakkı üzerinde çok durmuştur. Komşuya iyilik etmek, sevinç ve tasalarına ortak olmak, yardımı esirgememek dinimizin emridir.

47. Sürekli görüş ayrılığı, zamanla gönül ayrılığını da doğurur. Bazen, ikna olmasan da eşinin görüşüne katıl. Yeter ki, yapılan iş Allah’a isyan sayılan bir şey olmasın.

48. Evde eşinin ihtiyaç duyduğu sükuneti sağlamak için çocukları zihin geliştirici oyuncaklarıyla oyalayabilirsin.

49. Çocuklar Allah’ın büyük nimetleridir. Onları ihmal ederek, iyi terbiye etmeyerek veya başka herhangi bir işi daha önemli sayarak bu nimeti azap vesilesine çevirme.

50. Çocuk bakımı ve terbiyesiyle ilgili sağlıklı bilgiler edinmeli ki, her aşamada onlara nasıl davranılacağı bilinsin. Böylece ruhen ve bedenen sağlıklı yetişsinler.

51. Ahiret işlerinde eşler birbirine yardımcı olmalı. Dünya kadar ahireti de arzulamalı ve önem vermeli.

52. Savurganlık aile mutluluğunu bozar. Allah’ın nimetini yok eder. Allah savurganları sevmez. Tutumlu ol ki, yokluk çekmeyesin.

53. İyi niyet ve hayırhahlık bahanesiyle de olsa, arkadaşlarının senin özel hayatına karışmasına izin verme.

54. Evinin sırlarını ne bir dostuna, ne de bir yakınına anlatma.