Gayri Müslimleri Taklit Etmenin Sakıncaları

Tarih : 31 Aralık 2012 Pazartesi

Yazar : İsa Balcıoğlu

Düşünce ve Yaşayışta Gayri Müslimleri Taklit Etmenin Sakıncaları

Hiç şüphe yok ki, milletler, millî örf ve adetleriyle tanınırlar ve onlarla yaşarlar. Millî örf ve adetleriyle tarih sinesindeki şerefli mevkilerini korurlar. Çünkü millî örf ve adetler, bir milletin millî kültürünün ve dinî inancının aynasıdır. Millî örf ve adetler, bir milletin şahsiyeti ve tanıtıcı vasfıdır. Sağlam millî örf ve adetlere sahip milletler, dinî bağları kuvvetli ve millî kültürü yüksek olan milletlerdir. Milletlerin örf ve adetlerine, millî kültürleri ve dinî inançları güç verir ve şekil kazandırır. Hatta dinden de kuvvetli olur. Bu sebeple hiçbir Müslüman milli kültüründe olmayan, dinî akidesine ters düşen özentilere hayatında yer vermez. Çünkü o bilir ki, Rabbi kendisinden olmayanlara özenmeyi ve onlar gibi sefih hayat yaşamayı yasaklamıştır. Dinimiz; kâfirlere, münafıklara, batıl din ve ideoloji mensuplarına muhalefet etmeyi emretmiş ve onlara benzemeyi kesin bir şekilde haram kılmıştır. Çünkü dış görünüş itibarıyla onlara benzemek, neticede ahlâkî değerlerde, kötü ve çirkin işlerde ve hatta inançta onlara benzemeye sebep olur. Gerçekten giyimde, sözde, davranışta ve işlerdeki benzeşmeler kalplere tesir ederek onlara karşı sevgi ve saygı meydana getirir. Kısacası gayrimüslimlere benzemenin haram olduğunda icma vardır. Cenabu Allah Maide süresinin 51. ayetinde şöyle buyurmuştur:

 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاء بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirlerinin dostudurlar, birbirinin tarafını tutarlar. Sizden kim onları dost ve idareci edinirse, o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez, onları hidayete erdirmez. Ayet-i kerimede ifade edildiği gibi: Başka dinden olanlar, özellikle Yahudiler ve Hıristiyanlar Müslümanların dostu olmazlar; onlar ancak birbirinin dostu olur, birbirini desteklerler. Zaman zaman Müslümanlara yaklaşmaları, kendi menfaatleri bunu gerektirdiği içindir. Müslümanların bunu unutmamaları ve kendi aralarındaki dostluğu güçlendirmeleri zaruridir. Müslümanların arasına sızan ikiyüzlüler, felâket tellâllığı yaparak onları, Mü'minleri bırakıp kâfirlere yöneltmek isterler; iman ehlinin bunlardan da sakınması gerekmektedir.

Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُواْ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَتُرِيدُونَ أَن تَجْعَلُواْ لِلّهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَاناً مُّبِيناً

 Ey iman edenler! Mü'minleri bırakıp da kâfirleri dostlar edinmeyin. Bunu yaparak Allah Teâlâ’ya, kendi aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?

 الَّذِينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَيَبْتَغُونَ عِندَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ العِزَّةَ لِلّهِ جَمِيعاً

 Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet, güç ve şeref mi arıyorlar. Bilsinler ki gerçekten bütün izzet ve şeref yalnızca Allah Teâlâ’ya aittir. Ayet-i kerimelerin yanı sıra Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz de Müslümanları, itikadî ve ahlâkî alanda olduğu gibi kılık ve kıyafet, şekil ve merasim yönünden de müşriklere, gayri müslimlere benzememeye davet ve teşvik etmiştir. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, Müslüman olmayanlara benzememeye o derece dikkat ederlerdi ki, aslında yaptığı halde sonradan onlarda gördüğü hareketlerde bile değişiklik yaparlardı. Bunlar, çevredeki kültür ve medeniyetlerle, din ve kavimlerle iç içe yaşayan o dönem Müslümanlarına ayrı bir kimlik ve özellik kazandırıp, onların kendi içerisinde bütünleşmelerini sağlamaya yönelik önlemlerdir. Meselâ: Henüz hicret etmeden evvel Muharrem ayının onuncu, Aşûre günü oruç tutmayı adet edinmişlerdi. Hicretten sonra Medineli Yahudilerin de bu günü takdis ettiklerini görünce onlara benzememek için Muharrem ayının dokuz ve on veya on ve on birinci günlerinde oruç tutmaya başlamışlardır. Yine müşriklere benzememek için ashabına; sakallarını uzun, bıyıklarını kısa kesmelerini emretmişlerdir. Taklit ve özenti dendiği zaman hiç şüphesiz yılbaşı kutlamaları akla gelmektedir. Yılbaşı kutlamalarının temeli ne dinimizde nede asırlar ötesinden getirdiğimiz kültürümüzde bulunur. Asıl olarak bizim yılbaşı tabiriyle miladi takvime göre eski yılın sona ermesi yeni yılın başlamasını anlamamız gerekir. Fakat Günümüzde yılbaşı kutlamaları alkollü içeceklerin çokça tüketildiği, kumarın çokça oynandığı israfı aşan alışverişlerin yapıldığı bir zaman dilimi olmuştur. Oysaki Yüce Dinimiz Alkolü, kumarı ve israfı yasaklamıştır. Kuran-ı kerimde bu hususlar şöyle ifade edilmektedir.

 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالأَنصَابُ وَالأَزْلاَمُ رِجْسٌ مِّنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

 “Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz. Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?” Bu Hıristiyan geleneğinin yurdumuza yılbaşı kutlaması adıyla gün geçtikçe yayılması; rağbet duyması ve özel teşvik görmeye başlaması milletimiz, vatanımız için hiç iç açıcı değildir. Çünkü milletler, dinî inançları ve milli örf ve adetleriyle tanınırlar ve onlarla yaşarlar. Dün Hıristiyanlığın şu geleneğini, bugün de bu geleneğini alırsak, aldığımız her gelenek milli bir geleneğimizi yıkar, onun yerine oturur. Bu ise çok şeyler kaybettirir. Elimizdeki nimetlerin elimizden gitmesine sebep olur. Müslüman olarak bizler gayri müslimler gibi yılbaşı gecesi tertiplemek yerine, geride bıraktığımız koca bir yılı nasıl geçirdiğimizin muhasebesini yapmalıyız. Maddi ve manevi olarak neler kazandığımızı ve kaybettiğimizi düşünmeli ve ilerideki yıllarımızı düzene sokmaya çalışmalıyız. Bir yılın bitmesi demek aslında ölüme bir yıl daha yaklaşmışız demektir. Bununda aslında bizi neşelendirmek yerine üzmesi gerekir. Müslüman önce Allah’a verdiği sözü hatırlamalı, Kuran-ı Kerim ve Sünnet doğrultusunda kendisine bahşedilen “Müslüman” ismine yaraşır vakar ve bilincin şuurunda olabilmelidir.

 31.12.2012
 İsa BALCIOĞLU